e-mail
ANA SAYFA 100de100 Fuarlar Bağlantılar

GEÇMİŞ SERGİLERİMİZ                                                                        DEVAM EDEN SERGİMİZ

- GEÇMİŞ SERGİLERİMİZ -


 

ZEYNEP TORUN SELİMOĞLU

&

EMMANUELLE SELİMOĞLU

 

RESİM SERGİSİ

13 Aralık 2005 - 4 Ocak 2006


Zeynep Torun SELİMOĞLU, İDGSA Resim Bölümü'nde Adnan Çoker ve Cevat Dereli'nin öğrencisi olduktan sonra Neşet Günal Atölyesi'ni bitirmiş; resim, seramik ve eğitmenlik konularını günümüze değin hiç ara vermeden sürdürmüş.

Onun resimleri, eleştirmen Abdülkadir Günyaz'ın sözleriyle "Sanki bir rüyayı resmedercesine"; çalışmaların herhangi bir kısmı neredeyse "gerçekçi" iken, bir diğer kısmı hayal/rüya olarak bize ulaşabiliyor. Aynı bir tualde karşımıza çıkan farklılıklar senfonisine, perspektif olgusunu da eklemek olası. Bu özel yapılanmayı Zeynep'in eşi, Y. Mimar-Müzisyen Mutlu Torun, sanatçımızı yakından tanımanın rahatlığıyla kolayca yorumlamış: "Bir yerde perspektifi hissediyorsunuz, hemen yanında ölçekler değiiyor. Ana figürün/figürlerin arkasında bir duvar, peyzaj, tepe, bulut bekliyorsunuz, fonda gene figürler! Hatta bazen sizi fondaki(ler) daha çok çekiyor. Onun resminde, yağlıboyanın hemen hemen kalınlığı yoktur. Renkli bir kişilik olan Zeynep'in resimlerinde genellikle pastel renkler hakimdir. Belki de atak, canlı şahsiyetinin arkasında kalan tedbirlilik, resimlerinde ortaya çıkıyor."

Çiçekler, çocuklar, kadınlar, müzisyenler, kediler, kuşlarla bildiğimiz ressamımız bu sergisinde, "ipleriyle tutulu kuklalar"ı da dahil etmiş resmine. Yazar Nur Türek'e göre "Kendi yaşamlarını diğerlerinin iplerini tutarak yaşayabilenlere, bu nedenle de yaşama bir düş balonunun içinden bakmak zorunda olanlara" sunulmuş ipler bunlar...Hür olduklarını sananların, aslında bağlı olduğu ipler, İyilerle/kötülerin, yönetenle/yönetilenlerin, aşağıdakilerle/yukarıdakilerin kaderlerinin bağlı olduğu ipler. Konularındaki içiçelikle örtüşen, yanındakilere yaklaşan renkler serbest kaldıklarında, "pembe düşlere, kırmızı isyanlara, mavi bekleyişler"e dönüşerek, dilleniyorlar...Kısacası, figürlerin sessiz çığlıkları oluyorlar...

Sonuç Olarak Zeynep, resmini (figür, perspektif, kompozisyon...) kendi önem ve güzellik değerleriyle yapılandırıp, zaman zaman da izleyeni şaşırtmayı, ilgiyle izletmeyi başarıyor.

 

Emmanuelle SELİMOĞLU, 1976'da Paris Güzel Sanatlar Okulu'nu bitirdikten sonra, karşısında ilk korkusunu yaşadığı boş tualle yüzyüze kaldığında, "Anlatmaya değer bir şeyin var mı?" diye sormuş kendisine; ardından da "Varsa bunu nasıl anlatabilirim?" Bu sorularla girdiği sanat labirent'inde bütün yollar onu insana ve doğal olarak kendisine götürmüş; yaşadıklarıyla değerlendiğine, asıl değeri bunlarla kazandığına inandığını "insana" .Zamanın ve yaşananların izlerinin saklanmaması gereken zenginlikler olduğunu gözleyen sanatçımız, resmin serüvenini örtmeyen, saydam bir boya olan akrilik ile çalışmayı bu nedenle yeğlemiş.

Yaşam çizgisi, karşısına İstanbul'u çıkarmış.Aşık olmuş bu kente; çünkü gördükleri rüyalarıymış aslında! Uzun süre resmettiği İstanbul, giderek sadece Kızkulesi'ne dönüşmüş.Evinden izleyebildiği,araştırdığı efsaneleriyle aralarında mistik bir bap oluşan Kızkulesi'ne. Emmanuella artık "Kızkulesi benim için İstanbuldur" diyor. Gerçekten de İstanbul'un hemen hepimiz içim simgesi olan bu gizemli yapı,tarihine dair bilinen söylencelerde hep bir prensesin olmasından yola çıkılarak,Osmanlı İmparatorluğu zamanında "Kızkulesi" olarak adlandırılmış.

Sanatını tutkularıyla yoğuran ve iletmek istediği tüm duyguların Kızkulesi'nde varolduğuna inanan sanatçımızın çalışmalarını,Güler Selçuk-Zerrin Koç şöyle anlatmış: " Her tablosunda korkunun ince ürpertili bir rüzgar gibi estiği, yanlızlığın karanlık dipsiz bir kuyu gibi göründüğü, aşkın masum fakat sancılı bir bekleyiş olarak  karşımıza çıktığı, ihanetin bir arı zehiri gibi kadın bedeninde ağır ağır dağaldığını Emmanuelle Selimoğlu bize çizmiyor, adeta haykırıyor...Bu güçlü duygularını ve duygusal salınımlarını resminde başrole koyuyor olsa da ressamımızın, boyanın yanı sıra
kullandığı farklı malzemelerle bizleri, gerçeklerden de büsbütün uzaklaştırmamayı hedefliyor olabilir."