e-mail
ANA SAYFA 100de100 Fuarlar Bağlantılar

 DEVAM EDEN SERGİMİZ                                                                     GELECEK SERGİMİZ

- GEÇMİŞ SERGİLERİMİZ -


 

"Yaptığım iş en çok tiyatroya benziyor"


16 Kasım 1991'den bu yana
galerimizde gerçekleşen yüzü aşkın serginin afişleriyle birlikte,
-yaptığım işi en çok tiyatroya benzettiğim için-
Yalçın SAVURAN'ın"tiyatro" fotoğraflarını izleyeceğimiz,
15. Yıl Kutlama Sergimiz


16 Kasım - 02 Aralık 2006

On beş yıldır işimi yapmaya çalıştım; bir de düşünmeye!

16 Kasım 1991’den bu yana, yaşadığım tanıklıkların sonucu düşüncelerim beni hep aynı noktaya getirdi: Yaptığım iş en çok “tiyatro”ya benziyor.

Bunda temelde çok özel bir durum yok. Yüzyıllardır bilinen, Shakespeare’in ünlü “Yaşam bir sahnedir, bizler de birer oyuncu” sözü, herhangi bir durum ya da iş için kullanılabilir; nitekim kullanılır da.
Oysa bizim işimizin bu noktada ayrıldığını düşünerek, konuyu bir adım daha ileride değerlendirdim; zorundaydım çünkü.
Bilebildiğim başka hiçbir iş alanında, ışıkların yanıp, izleyiciye “buyrun” denildiği anda, o aşamaya kadar olanlar, yani işin mutfağı ya da “kulis”i, -adına ne derseniz- geride bir sır gibi bırakılıp aydınlık, umutlu ve mutlu bir “gösteri”ye geçilemez.
Mesaimizin önemli kilometre taşlarından olan “açılışlar” başta olmak üzere, sergileme denilen ve kesinlikle bir “show” olduğuna inandığım etaplar, bir tiyatrodan fazla hiçbir şeye benzemedi gözümde. Demek istediklerimi, bu işi yüreğini koyarak yapanlar ve bu yolda emek vermiş olanlar hemen anlayacaklardır. Diğerlerinin ise...“seyirci” olduklarını bilerek, tiyatro denilen ve sanatların en saygın ve karmaşık dalının, olmazsa olmaz unsurlarından ikisinden birini, “seyirci”yi temsil ettikleri için vazgeçilmez kimliklerini belirterek işaretlemek isterim; diğer olmazsa olmaz unsurun “oyuncu” olduğunu anımsayıp, bu öğeyi de “plastik sanatçılar”ın karşıladığına inandığımı ekleyerek...

İşte bu nedenledir ki, Galeri Oda’nın 15. yılını geride bırakmamızı kutlamayı planlarken, beni tanıyanların bildikleri fotoğraf geçmişimle, yukarıda aktarmaya çalıştığım değerlendirmelerimin kesiştiği bu çalışmaları gördüğümde, emekçisi nitelikli insan Yalçın Savuran’a öneriyi götürmek, kaçınılmazdı. Üstelik konu tiyatro genel başlığının saygın şemsiyesi altında yadsınamayacak nitelikleri bir araya getiriyordu: Gogol gibi bir yazarın, “Müfettiş” gibi bir insanlık durumunu sahnelemek üzere kuliste hazırlanmakta olan, çağdaş Türkiye’nin köklü kurumlarından Devlet Tiyatrosu oyuncularını Yalçın fotoğraflamıştı; yaratıcı, yapıcı ve olumlu kişiliğiyle kafamdakileri anlayıp, uygulamamda yardımını esirgemediği için teşekkürü bir borç bildiğim Yalçın Savuran...

Ama biz bu on beş yılı ne tiyatro oynayarak, ne fotoğraf çekerek ya da salt bu çekilenleri sergileyerek geçirmedik. Bu nedenle kutlama sergimizde geçmişimizi, “sergi afişleri” ile gündeme getirmeyi, gelişimi içinde sanata, “afiş” denilen sanat dalını da kazandıran “tiyatro” benzetmesiyle de örtüşmesi nedeniyle uygun gördüm. Bir bakıma birlikte sahnelediğimiz “oyunlar” değiller mi bu sergiler?
Bu on beş yılda, yüzün üzerinde (Resim, heykel, cam, fotoğraf...) sergi açtık; fuarlara katıldık. Bazı sanatçılarımızla iki, üç hatta dörder sergiyi birlikte gerçekleştirdik. “Pazar” sözcüğünün yanı başında kullanılabildiği tek sanat dalı olan “Plastik Sanatlar”ın, sergilerini inanarak açtığım -kimi yolun başındaydı- onlarca emek vereniyle bu sergilerde satışlar, titiz hesaplar yaptık; ardından gelecek için tasarılarıyla onlar atölyelerine döndüler, ben de sonraki etkinliğin gereklerini yerine getirmek üzere işimin başına.

İşin doğası gereği eskilerini pekiştirirken, yeni dostluklar, tanışıklıklar kazandık. Bu bağlamda artık aramızda olmayan sanatçılarımızı ve izleyenlerimizi saygıyla ve rahmetle, zaman zaman sınırsız bir dayanma gücüm olduğunu varsayarak kıranları teşekkürle, kutlamada yanımda olacak-olamayacak Galeri Oda’yı seven herkesi sevgiyle ve benimle çalışmayı seçen bütün sanatçılarımı şükranla anıyorum.
Yaptığım, -insan olmam nedeniyle gelecekte de yapacağımdan ne yazık ki emin olduğum- hatalarımı üzülerek anımsıyorum. Bir de... engin desteğini kesintisiz yanımda duyumsadığım, annem Mekşufe Ekeman’a sonsuz teşekkür ediyorum.

Eh işim gereği, daha çok “dinleyen” konumunda biri olarak burada uzunca konuşmaya kendimde hak gördüm!

Saygı ve Sevgilerimle...
Fatma Ekeman Teşvikiye, 09 Nisan 2006